Gazeteye ayrılan sürenin sonuna mı geldik?

Korona virüsün, insanlığı paranoyak bir korkuyla teslim aldığı günlerden geçiyoruz. Tüm dünyada “sokağa çıkma yasağı” çağrıları artarken, tek çıkar yolun insanın insanla ilişkisini sonlandırılması, yani karantinadan geçtiği vurgusu yapılıyor.

Şimdiden salgını odağına alan ekonomi, siyaset, sosyolojinin gelecekteki şekillenmesine yönelik çok yönlü makaleler yayımlanıyor. İçerisinde bulunduğumuz bu zorlu dönemin gelecekte ekonomi, siyaset, sosyoloji kitaplarında bir bölüm olarak yer alacağına dair görüşler ileri sürülüyor. Hatta dünyayı “Korona öncesi” ve “Korona sonrası” diye ayıran yani tarihin yeniden yazılacağına dair teoriler söz konusu. 

Bir çağı kapatacak olan ise korona virüs ile hızlanan dijitalleşme. Kollektif ortamların ölümcül görüldüğü, çalışma hayatının evlere kaydığı ve “evde hayat var” sloganı ile özetleyebileceğimiz geçici de olsa yeni hayat tarzı, aynı zamanda dijitalleşme için bir deneysel çalışma olarak görülebilir mi?

Bu anlamda acaba insanın insanla ilişkisi geçici olarak sonlandırılırken, insanın kağıtla ilişkisinin kalıcı olarak sonlandırılmasında korona virüs bir milad mı olacak? Şöyle bir düşünün son günlerde virüsün; “kağıt paralar”, “gazete” ile yayıldığına dair ne çok haber, içerik okudunuz, gördünüz! Öyle ki gazeteye, kağıt paraya temas virüse dokunmakla eş değerde tutulur oldu. Bu nedenle Sözcü Gazetesi, “Virüsle aranıza mesafe koyduk. Çek, Çıkart, At. Pırıl pırıl gazeteni gönül rahatlığıyla oku” diyerek koronavirüs salgını dolayısıyla dört sayfalık beyaz bir kapak ile okurlarının karşısına çıktı. 

Dijital para nasıl olacak? Ulus devlet, merkezi otoritelerin tutumu buna ne kadar izin verecek ve de dijital para salt bir parasal değişim mi? Bunlarla iktisatçılar meşgul durumda. Biz ise başlıkta da belirttiğimiz gibi “Gazeteye ayrılan sürenin sonuna mı geldik”? sorusuna odaklanalım. 

Ekonomist Dergisi Ekonomi Editörü Aram Ekin Duran, “Ekonomist Dergisi’ni bu hafta tamamen evde çalışarak, online ortamda ve tek bir kağıt çıkışı olmadan hazırladık” diye Twitter’dan yaptığı paylaşım yeni bir döneme işaret etmiyor mu? Sorunun cevabı için Duran’ın paylaşımından devam edersek, “Memleket medyasında bir ilk oldu bu. Keşke daha güzel bir vesile ile olsaydı ama yine de kıvançlıyız”. Yine Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan’ın 25 Mart 2020 tarihli “Hürriyet’te prensip: Önce çalışanlarımızın sağlığı” başlıklı yazısında bir alıntıyla devam edelim, “…Dijital ekiplerimiz, çok büyük bir başarıyla teknik altyapıyı kusursuz biçimde hazır ettiler. Çok erken bir dönemde, çok hızlı ve çok başarılı bir şekilde evden çalışma dönemini başlattık. İleride çok konuşulacak bir devrimdir bu! Şu anda elinizde tuttuğunuz Hürriyet gazetesi, bütünüyle çalışanlarımızın evlerinde yaptıkları çalışma sonucu çıkmaktadır. Toplantılarımızı online sistemle yapıyoruz. Sayfa tasarımcılarımız evlerinde hazırlıyorlar sayfaları. Editörlerimiz evlerden yürütüyorlar çalışmalarını. Muhabirlerimiz evlerden yönlendiriliyor. Sayfalara son şekli evlerden veriyoruz. Ve şu ana kadar tek bir aksama, tıkanma, sorun yaşamadık”. Bu durum Hürriyet veya Ekonomist Dergisi ile sınırlı değil, ülkedeki gazete ve dergilerin tamamına yakını bu şekilde hazırlanıyor. 

Bu dönem kuşkusuz geçecek. Yeniden kollektif ortamlara dönüp kalabalıklar halinde çalışacağız, yaşayacağız. Gazeteleri evlerimizde değil yeniden bir arada olduğumuz ofislerde hazırlayacağız. Ve bir virüs riski olmadan elimize alabileceğiz. Ancak evde kaldığımız bu dönem “kağıdın kokusundan uzak kalmak kolay değil” diyen bizim kuşak (50 yaş ve üzeri) açısından da “olabiliyor muş”un provası olmadı mı? Ya da virüs nedeniyle baskı yapmak yerine internet haberciliğine geçen gazete veya gazeteler için de bir deneme olmadı mı?  Ve son soru bu başlangıç gazetenin bitişini hızlandırır mı?

Comment

There is no comment on this post. Be the first one.

Leave a comment