Hikayeniz yoksa…

Türkiye, dünyanın en büyük fındık üreticisi. En büyük derken öyle burun farkıyla da değil, dünya fındık üretiminin üçte ikisinden fazlasını üretiyoruz ve bu fındığın önemli bir bölümünü de ihraç ediyoruz. Ancak küçük bir sorunumuz var ne yazık ki fiyatı biz belirleyemiyoruz. Aynı zamanda fındığın işlenmesi ile yaratılan ekonominin de 10’da birine razı oluyoruz.

Neden mi?

Çünkü fiyatı, fındığı alıp işleyen, borsasını yaratan başta İtalya, Almanya gibi ülkeler belirliyor da ondan. Oysa coğrafyanın bize sağladığı koşullarla elde ettiğimiz fındığı işleyip çikolata, şekerleme, pasta ve diğer ürünlere dönüştürebilseydik ve de bu alanda politikamızı markalar yaratmak için oluşturabilseydik, fiyatı belirleyen olmanın yanında yaratılan katma değerden de güçlü bir pay alabilirdik.

Her ne kadar fındıkla başlasak da bu yazıda amaç; fındık veya fındığa dayalı endüstriye yönelik eleştiri ya da çözümler sunmak değil. Hele de bu konuda söz söyleyebilecek onca uzman varken… Aynı şekilde ekonomide de nasıl bir hikayeye ihtiyacımız var? Sorusunun üzerine zaman kaybetmeden çokça kafa yormamız elzem olsa da bu yazının boyutlarını aşan bir durum. Bu yazıda ise bir değer olarak gördüğümüz “hikaye”nin ülkeler, kurumlar, markalar için önemine odaklanacağız.

Hikaye, gündelik dilde çokça gerçekleri çarpıtma, tamamen kurgusal bir şey anlatma veya gerçeği eğme anlamında kullanılıyor. Burada ise gerçekçi ve ülkenin, kurumun, markanın, liderin somut bir şekilde var edebildiği bir değerden söz ediyoruz. Ekonomist Erkin Şahinöz’ün “Coğrafya Kader midir?” başlıklı TEDx konuşmasından alıntılarsak; “Coğrafyanın armağan ettiklerinin üzerine akıl, fikir, yazılım, tasarım, hayal, koyabiliyorsan, oyunu kuran olabiliyorsun.” Maalesef uzun vadeli stratejilerin olduğu gerçek bir hikaye yaratmadan oyun kurucu olunamıyor.

Diğer taraftan yaratılan bir değerin insanlar tarafından benimsenebilmesi için de etkileyici bir hikayeye ihtiyaç var. Nitekim işletme, pazarlama alanlarındaki yazılarıyla tanınan Annette Simmons, “Hikayenin gücü” adlı kitabında, “Hikayesi olmayan markaya müşteri yok!” diyerek günümüz dünyasında hikaye yaratmadan yola devam etme zorluğuna dikkat çekiyor. Hatta Simmons işi daha da ileri taşıyarak “Hikayesi olmayan insana kariyer yok! Hikayesi olmayan lidere iktidar yok!” diyor.

Pekii hikayeye gerçekten ihtiyacımız var mı?  “İnsanların tutumlarını değiştirmek istiyorsanız, yalnızca tartışmaları kazanmanız yetmez, kalplerine dokunmanız gerekir” diyor ünlü televizyon yıldızı Oprah Gail Winfrey. İnsanların kalplerine dokunabilmenin yolu da gerçek ve etkili kurum, lider hikayelerinin aktarımı ile mümkün. Kafamızı telefonlardan kaldıramadığımız, sürekli online yaşadığımız bir dünyada bir markanın, kurumun, liderin ilgiyi üzerinize çekmesi hiç kolay bir şey değil. Tam da bu anlamda hikayeye büyük rol düşüyor. Hele de kalbinize dokunan iyi bir hikaye söz konusu ise ertesi gün anlatmadan edemezsiniz. Çünkü iyi hikayelerin bacakları vardır ve düşünemediğiniz kadar uzaklara gidebilirler.  

Comment

There is no comment on this post. Be the first one.

Leave a comment